
Uzun zamandır görmediğim, çok sevdiğim bir arkadaşımla sohbet etme fırsatım oldu bu hafta.
Sohbet hayatın rutinlerine geldi, dünyanın durumu, beklentiler, endişeler… Tasarrufa gelmesi kaçınılmazdı, hemen de geldi zaten… Arkadaşımın portföyünü yaklaşık olarak dörde böldüğünü, bu dört parçadan yüzdesel anlamda en büyüğünün Bireysel Emeklilik olduğunu öğrendim.

Bireysel emekliliğe bir emniyet unsuru olarak bakıyor ve her ay maaşından 1.500 TL gibi önemli bir miktar ayırarak bu tasarrufa on üç yıldır devam ediyordu. 100 TL ile başladığı yolculukta düzenli aylık tasarrufu 1.500 TL’ye kadar çıkarmıştı. BES fon karmaları dengeli/değişken fonlardan oluşuyordu. Fon karmalarının getirisini takip ediyor, sistemin katılımcıya tanıdığı imkanları aktif olarak kullanıyor ve gerekli gördüğünde fon karmalarındaki finansal ürünlerin ağırlığını dönem dönem değiştirmek gibi aksiyonlar da alıyordu. Bireysel emeklilik, arkadaşım için portföyünün korumacı ve en çok yeni kaynak aktarılan kısmıydı özet olarak ve çok aktif yönetiyordu.
Portföyündeki diğer üç seçenek ise, altın-dolar ve hisse olarak sıralanıyor.
Malum hisse senetleri için kötü bir ayı geride bıraktık. Temmuzu 1.126,90 puandan kapatan BIST100 endeksi, Ağustos ayını yaklaşık %4 değer kaybederek 1.078,61 puandan kapadı.

Hisse portföyünde sayı ne kadar az ise, risk ve getiri de o kadar çok olabiliyor. Seçtiğiniz hisselerin performansı iyiyse getiriniz hızla büyüyebiliyor, kötüyse sizi beklemeye ya da zarar pozisyonda satış yapmaya zorlayabiliyor. Arkadaşımın örneğinde, portföyde sadece iki adet hisse senedi var. Hisseye ayırdığı toplam paranın %80’i ile sağlık sektöründen bir adet, kalan %20’si ile de teknoloji hisselerinden bir adet hisse senedi almış. Hisse sayısı az, yüzde ağırlıklar agresif…
Aylardır Covid gerçeğiyle iç içe yaşar ve hayatımızı teknolojik ürünlerin bize sunduğu kolaylıklarla ‘online’ sürdürmeye çalışırken, sektörel seçimin bu ikisi olması gayet anlaşılabilir bana göre. Seçimi belirleyen sebeplere odaklandığımızda ise, durum biraz değişti.
Şirket bilançolarına, şirket defter değeri, fiyat/kazanç oranı gibi finansal rasyolara bakılmamış, şirketin faaliyet raporu, şirketle ilgili herhangi bir araştırma raporu okunmamıştı. Aldığı, pahalı bir hisse mi, ucuz kalmış bir hisse mi, bu kriterler kontrol edilmemişti. Sektörel bir değerlendirmeye göz atılmamıştı.

Seçimdeki en önemli motivasyon, kısa vadede fiyat artış beklentisiydi. Ve sürecin en riskli kısmı, hissenin ‘birinin tavsiyesi’ olmasıydı.
Sonuç olarak, iki hisseden oluşan portföydeki zarar, %26 seviyesindeydi dün itibariyle. Endeksin %4 gerilediği bir ayda, yatırım endeksten 6,5 kat fazla zarar etmişti, arkadaşım da doğaldır, çok üzülmüştü.
Hislerimize neden bu kadar çok güveniyoruz?
Belki de birçoğumuzun böyle bir deneyimi olmuştur hisse yatırımında. Belki kimimiz için çok uç bir örnektir, belki de neredeyse birebir aynısını yaşadığımız benzer bir deneyimimiz olabilir.
Bireysel emeklilik gibi uzun vadeli ve istikrarlı birikimi analitik biçimde on üç yıldır yapan bir ruh hali, söz konusu olan hisse senedi olduğunda neden beklentisini ‘kısa vadeli’ olarak kurguluyor? Bireysel emekliliğe yatırım yaparken gösterilen on üç yıllık sabır süreci, konu borsa olunca neden kısalıyor?
Yatırım kararlarımızda rasyonellikten neden uzaklaşabiliyoruz? Tek başımıza asla yenemeyeceğimiz bir piyasada ‘hislerimize’ neden bu kadar çok güveniriz? Yatırım portföyümüzün tamamı için geçerli olacak bir yaklaşım mümkün mü?
Biraz bundan bahsetmek istiyorum.

Yatırımlarımızı çeşitlendirirken…
Yatırım çeşitlendirmesi, konuyla ilgili tüm uzmanların altını özellikle çizdiği önemli bir konudur. Piyasanın; takip edemeyeceğimiz sayıda dinamiği var, tüm finansal ürünleri bilmemiz ve iyi anlamamız mümkün değil ancak, piyasada birikimlerimizin de zamana yenilmesini istemiyor ve büyümesini arzuluyoruz.
Dönemsel olarak geçmiş yıllara baktığımızda hepimiz kendimize şuna benzer cümleleri söylemişizdir, keşke tüm parayı şuna dönseydim, keşke şu hisseden daha çok alsaydım, keşke şu metalden daha çok alsaydım gibi. Gerçekleşmiş veriler üzerinden piyasa yorumu gayet kolay… Önemli olan akan giden piyasa içinde yaşarken bir şeyleri doğru planlayabilmek…

Az sayıda ya da tek bir yatırım enstrümanına odaklanıp, piyasanın göremediğini çok önceden görüp pozisyon alan, yaptığı tercihten çok para kazanan, yatırımlarını hayal edilemeyecek seviyede katlayan insanlar var, okuyoruz. Hatta bu insanlardan bazıları, çok para kazandığı seçeneği en doğru noktada elinden çıkarıp, bir başka enstrümana geçerek kazancını katlayarak arttırabiliyor ve sıradan yatırımcının ömründe hiç görmeyeceği rakamları kazanıp, devasa portföylere sahip olabiliyor. Bu tarz yatırım anlayışıyla devam edip, her zaman kazanan tarafında olabiliyor.
Ben, böyle bir yetenekten yoksunum.
Benim gibi, hayat döngünüzün ortasını çoktan geçtiyseniz, yatırımın hazırlık aşamasını çok dikkatli kurgulamak gerekebiliyor.

Risk anlayışınızı ölçtünüz mü?
Yatırımlarda, getiri ile zıt kardeş olan bir başka kavram var: risk…
Sabır gerektiren uzun bir süreci sağlıklı kararlarla yönetmenin ilk şartı önce kendini tanımaktan geçiyor. Yatırımın başarısı, tatmin seviyesi herkese göre değişebilen, subjektif bir konu çünkü.
Kimimiz 100 bin liralık bir hisse senedi portföyünün bir ayda 102 bin olmasını harika bulurken, kimimiz 2 bin lira için alınan bir aylık riskin çok yetersiz olduğunu düşünebilir ki, 2 bin lira TL %12’den mevduatta elde edeceğiniz bir aylık faizin 2,3 katıdır. Yatırım araçlarındaki fiyat hareketlerine verdiğimiz tepkilerin çeşitliliği de, işte bu görüş farklılıklarından kaynaklanır.
İnsanın yaşına, aktif çalışma süresinin ne kadar kaldığına, gelecek planlarına, hayallerine, yatırımdan beklentisine, yatırımın süresine göre hep değişir.

Genç yaşta tasarrufa başlayan riski sevmeyen bir yatırımcıysanız, sizi yormayacak düzenli tasarruflarla zamana yayılmış istikrarlı birikimlerle hedefinize ulaşabilecekken, orta yaştaysanız bu anlayış yeterli olmayacaktır. Genç yaşta tasarrufa başlayan bir bireye göre, daha agresif bir yatırım planına açık olmak gerekebilir, çünkü aktif tasarruf döneminin büyük bir kısmı değerlendirilemeden geçmişte kalmıştır.
Yatırım kararlarınızı vermeden önce, finansal okuryazarlık gönüllüsü olan bir çok akademisyenin harika raporlarından faydalanabilirsiniz. Linkini hemen alta bırakıyorum.
Misyonunu ‘finans alanındaki bilimsel yöntemleri pratik uygulamalara dönüştürerek hem piyasa profesyonelleri hem de bireysel yatırımcılar için kullanışlı araçlar oluşturmak ve yatırım kararlarına destek vermek’ olarak tanımlayan iyi gelir platformu ile yeni tanıştım.
Prof. Serra Eren Sarıoğlu, Dr. Nazlı Kalfa Baş, yazılım uzmanı Özgür Akburu’nun çabalarıyla oluşturulan sitede çok faydalı içeriklere ulaşabilirsiniz.
Bitirirken…
Akılcı ve finans bilimine uygun olarak oluşturulmuş bir yatırım portföyü, yakın takip ve istikrarlı eklemelerle sizi hedefinize ulaştırabilir. Şanslıyız ki, bu konularda bizlere yardımcı olabilecek çok nitelikli insanlar var ve cep telefonumuzdan rahatça ulaşabileceğimiz içerikleri bizlerle paylaşabiliyorlar.
Evet, yatırım kararı vermeden önce çok düşünüyorum. Verdiğim kararların yanlış olma olasılığı nedeniyle, tüm portföyü etkileyecek bir ağırlığa sahip olmasından endişe ediyorum, yatırımların bazılarını, zararlı pozisyonlarında bile taşıyabilmek için, düşük yüzdelere bölmeye çalışıyorum. İdeali bu mu? Elbette hayır! Seçim bu satırların yazarınındır, yatırım kararından dolayı çok üzülen ve bu ay endeksin 6,5 katı zarar eden sevgili arkadaşım, önümüzdeki ay bu kaybı kapatacak müthiş bir getiriye de ulaşabilir.
Yatırım kararları kişiye özgüdür ve herkes için finansal tatmin, tasarruf sürecinin farklı bir katmanında olabilir. Bu durum, yatırım evreninin doğasında var.
İşe önce kendinizi tanımakla başlayın.
Sağlıkla kalın…
Birisi “İyi bir yatırım portföyü nasıl olmalı?” üzerinde düşündü