
Deprem öyle bir travma ki, yarattığı etki çok sert oluyor; hepimize acı tüten hikayeler bırakıyor. İzmir depremi de bunlardan biriydi ve daha çok taze. Yaşadığımız çağda acı olan, bunun hepimizin başına gelebilecek bir olay olması. Deprem kuşağında yaşayan bir ülkenin insanları olarak maalesef, 21.yüzyılın içinde, sağlıklı barınma hakkını ‘standart’ bir kazanım yapamadık. Bilimsel gerçeklerden uzak, rant içerikli yapılaşma devam etti. Travma, ülkemizi bu kez bir metropolde yakaladı.
Hayata dair kararları bilime dayanıp akılcı biçimde vermez ya da bu kararları vermeyenleri etkin biçimde denetlemez isek, tekrarını yaşamaktan ürktüğümüz bir kabus olarak kalacak ‘deprem’ hayatımızda.
Böyle acılar, bizi ‘zamanında yapamadığımız’ şeylerle çok çarpıcı biçimde yüz yüze getiriyor. Zamanında okunmamış bir kitap, gidilmemiş bir tiyatro oyunu, okunmamış bir üniversite, düşünülmemiş bir birikim ve yapılmamış bir tasarruf yüzünden ‘insani standartlara ulaşamamış’ bir hayat kalitesi gibi. Deprem sonucu yerle bir olacak bir yapının içinde yaşamaya mecbur kalmak gibi, ulaşabildiğimiz parasal gücün ancak ‘o yapılarda yaşamayı elde edebilecek’ kadar olması gibi.
İzmir depreminde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Zamanında vermediğimiz veya veremediğimiz kararların en olumsuz etkilerini, üretkenliğimizin azalıp sonlandığı, enerjimizin kısıtlandığı dönemde yaşıyoruz ne yazık ki: yaşlılık. Bugünkü yazıyı, aslında yaşamın en keyifli ve rafine olması gereken dönemini, kırılgan ve savunmasız yaşamamak için zihnimizde bir pencere açabilmek adına kaleme almak istedim.

Tasarrufa dair motivasyon kişiden kişiye değişebiliyor. Fakat ne kadar farklı olursak olalım, sürecin bir yerinde ‘yaşlılıkta finansal bağımsızlık’ mutlaka oluyor.
Pandemi nedeniyle çok yıpratıcı bir 2020 yaşadık, halen de yaşıyoruz. Anımsayacaksınız, covid-19 belirsizliği korkuya dönüşmeye başladığında; alınan önlemlerin etkinliği kadar; odaklandığı yaş grubu da tartışma konusuydu.
Yaşadığımız zor süreç dikkatlerimizi özellikle 65 üstü yaş grubuna çevirmemize, onları yeniden tanımlamamıza neden oldu. Sokağa çıkma yasakları, seyahat kısıtları gibi önlemler sonrasında hepimiz dikkatimizi yaşlılarımıza çevirdik.

Yaşlılık nedir?
Dünya Sağlık Örgütü, ‘yaşlı’ olarak 65 yaş ve üstü bireyleri tanımlıyor. TÜİK, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı gibi ülkemiz kurumları da öyle. 65 yaş tanımın başlangıç noktası.
Türkiye 2019 yılı yaşlı nüfusu 7,5 milyonun üzerinde. Bu sayı ülkemiz nüfusunun %9’undan fazla. Bu oran 2014’te %8 seviyesindeymiş ve 2019 sonuçlarına göre yaşlı nüfus oranı bir önceki döneme göre %21.9 artmış.
Yaşlı nüfusun toplam içindeki oranının %10’u geçmesi nüfus yaşlanmasının bir göstergesi. Son yıllarda ülkemizde yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarına göre daha hızlı artış göstermiş ve nüfus yaşlanmasının kriteri olarak kabul edilen %10 için sadece bir adım kalmış.
Nüfus yapımızdaki değişim
Demografide ( nüfusu inceleyen bilim dalı ) ortanca yaş diye bir kavram var. Bu kavram, yeni doğan bebekten en yaşlısına kadar nüfusu oluşturan tüm kişilerin yaşları küçükten büyüğe doğru sıralandığında ortada kalan kişinin yaşını ifade ediyor. Nüfusun yaşlanması ile ilgili bilgi veren göstergelerden biri olan ortanca yaş;
- 2014 yılında 30,7 iken %5.5 artış göstererek,
- 2019 yılında 32,4 olmuş.
Yapılan nüfus projeksiyonlarına göre ortanca yaşın;
- 2023 yılında 33,5
- 2030 yılında 35,6
- 2040 yılında 38,5
- 2060 yılında 42,3 olacağı öngörülüyor.
Kaynak: TÜİK
Küresel yaşlanma süreci
Bu durum sadece ülkemiz için geçerli değil. Küresel yaşlanma süreci olarak ifade edilen bu dönemde, doğurganlığın ve ölüm hızlarının azalmasının yanı sıra, sağlık alanında kaydedilen gelişmeler, refah düzeyindeki genel artış gibi yapısal gelişmeler, yaşam sürelerinin uzamasına yol açtı ve ülkelerin nüfus yapılarında önemli değişiklikler yarattı. Son yıllarda çocuk ve gençlerin nüfus içindeki oranı azalırken yaşlıların oranı artış gösterme trendinde…
Uzayan yaşam süreleri
Demografinin çalışma alanlarından biri de yaşam süreleri. TÜİK tarafından hazırlanan ‘Hayat Tabloları 2016-2018’ sonucuna göre, ülkemizdeki bir bireyin 65 yaşına ulaştıktan sonra kalan ömür süresi erkeklerde 16,2 yıl, kadınlarda ise 19,4 yıl olarak hesaplanmış. Ortalama yaklaşık 18 yıl ve 83 yaşa denk geliyor.

Yaşlılıkta gelir azlığı
Yaşlılıktaki en büyük sorunlardan biri gelir azlığı. KONDA Araştırma ve Danışmanlık adına sosyolog Gülçin Con Wright tarafından hazırlanan Konda Yaşlılık Raporu adlı araştırma sonuçları; 2018 yılında Türkiye’deki yaşlıların aylık gelir miktarının, ülke genel ortalamasından daha az olduğunu ortaya koyuyor. Yaşlılar arasında kıt kanaat geçinenlerin oranı ülke genelinden yüksek, kenara para koyanların oranı ise, ülke genelinden daha düşük…
Yaşlılık & tasarruf ilişkisi
65+ yaş grubundaki en yaygın gelir kaynağı emekli maaşı.

Kaynak: KONDA
Ülkemizdeki ücretli çalışan kesimin yüzde kırkından fazlasının asgari ücret aldığını düşünürseniz, asgari ücret alarak emekli olmuş bir yaşlının yaşayabileceği maddi sorunlar ile ilgili isabetli bir yorum yapmak, daha olası görünüyor.
Araştırmaya göre 65+ yaş grubunda ‘pasif gelir’ yani kira, faiz , temettü , borsa geliri sahibi olan yaşlı grubu sadece %3!
*pasif gelir: sıfır veya çok az uğraş ile düzenli gelir getiren tasarruflar
Yaşlılarımızın psikolojisi
Araştırmaya göre ülke genelinin %42’si 2000 TL ve altı gelire sahipken, bu oran yaşlılar için %65’ e çıkıyor ve yaşlılar kendilerini ortanın altı ve yoksul olarak algılıyor. Yaşlılarımızın sadece %15’inin ihtiyaç fazlası tasarrufu var. Tasarruf açığındaki oran ise ürkütücü: %85.

Kaynak: KONDA

Kaynak: KONDA

Kaynak : KONDA

Kaynak: KONDA
Tasarruf planınız değişen yaşam sürelerini hesaba katıyor mu?
Tasarrufun kilit noktalarından biri tasarrufun süresi. Yaşam sürelerinin uzadığını düşündüğümüzde, hatta en önemlisi bile olabilir. Bir çoğumuzun planında yaşlılık dönemine ilişkin ‘süre planlaması’ ilk sıralarda yer almıyor, muhtemelen dikkatimizden kaçıyor.
Bu yazıda yaşlılık sürecinin doğru algılanması ve tasarruf planının buna göre tasarlanmasının önemini özellikle belirtmek istedim. Aşağıdaki tabloda, diğer tablolardan farklı olarak, 65+ yaşa değil, Türkiye geneline dikkatinizi çekmek isterim.
Araştırmaya göre ülkemiz genelinde para biriktirme veya yatırım yapma sadece %10 düzeyinde kalıyor. Tasarruf azlığı, ülkemizdeki en önemli yapısal sorunlardan biri.

Tasarrufa başlama noktasındaki umutsuz halimizin duygusal arka planında, ‘tasarruf için çok geç kalmış olma’ düşüncesi yatıyor çoğu zaman. TÜİK raporundaki 65 yaş sonrası ortalama yaşam süresi 18 yıl, çok ciddi bir süre. 60 yaşında emekli olmuş bir birey için gelire ihtiyaç duyacağı 23 yıl demek bu!
Bitirirken
Ülkemizin deprem gerçeği kadar; demografik gerçeklerini de barındıran bir tasarruf planına sahip olmamız büyük önem taşıyor. Üstelik pasif gelir statüsündeki hisse senedi geliri, temettü geliri, bireysel emeklilik gelirleri, kira, faiz gibi her türlü gelir; bize yaşlılık dönemindeki finansal sıkıntılar için koruyucu bir kalkan olabilir. Düzenli gelir sağlayabilir. Yaşam standardımızı yukarı iterek daha ‘güvenli’ konutlarda yaşama imkanı verebilir!
Üstelik muhtemel bir gelecekte, yaşam süresi tahminlerinde yukarı yönlü bir değişim olmasa bile, on yıllarla ifade edilebilecek tasarruf süreleri planlamak mümkün. Düşünün, ya bütün hesaplarımız daha baştan yanlışsa?
Tasarrufa başlamak için kesinlikle geç değil.
Sağlıkla kalın…
*Yararlanılan Kaynaklar: KONDA Yaşlılık Raporu
https://data.tuik.gov.tr/tr/display-bulletin/?bulletin=istatistiklerle-yaslilar-2019-33712